Serkan GODALOĞLU

Serkan GODALOĞLU

serkangodaloglu@gmail.com

KÖY ENSTİTÜLERİ NASIL KURULDU? ( 1 )

Bitmeyen bir tartışma: Köy Enstitüleri...

Nereden Geldik, Ne Yaşadık?
20. yüzyılın başında dünya eğitimi, bireyin yalnızca okuryazar olmasından çok, yaşadığı çevreyi dönüştürebilme becerisi kazanmasına yönelmişti. Bu değişimin öncülerinden biri olan Amerikalı filozof John Dewey, 1924’te Türkiye’ye yaptığı ziyaret sırasında, eğitimin halkın ihtiyaçlarına göre şekillenmesi gerektiğini savunmuştu. Ona göre, eğitim, hayatla iç içe ve üretken olmalıydı. Türkiye’de özellikle köylerdeki yoksulluk, cehalet ve sağlık sorunları düşünüldüğünde, Dewey’in önerileri büyük yankı uyandırdı.

Köy Enstitüleri, bu görüşlerin ışığında 17 Nisan 1940 tarihinde, dönemin Millî Eğitim Bakanı Hasan Âli Yücel ve İsmail Hakkı Tonguç’un öncülüğünde kuruldu. Amaç, Anadolu’nun dört bir yanındaki köy çocuklarını eğitmek, onları yaşadıkları çevreyi dönüştürecek öğretmen, sağlıkçı, tarım uzmanı haline getirmekti. 

Köy Enstitülerinde eğitim, sadece akademik bilgilerle sınırlı değildi. Öğrenciler sabahları matematik, edebiyat ve tarih gibi dersler görürken, öğleden sonraları tarla işleri, marangozluk, inşaat gibi pratik işlerde çalışırlardı. Bu sistem, “iş içinde eğitim” felsefesinin bir yansımasıydı. Enstitülerde eğitim süresi beş yıldı ve bu eğitime ilkokulu bitiren öğrenciler kabul ediliyordu. Adayların, özellikle kırsal kesimde yaşıyor olması ve köy yaşantısına hâkim olması tercih sebebiydi. Mezun olan öğretmenler, zorunlu hizmetle kendi köylerine ya da benzer köylere dönerek eğitim seferberliğini sürdürmekle yükümlüydüler.

Peki, neden böyle bir sisteme ihtiyaç duyuldu? 1935 verilerine göre köylerde yaşayan nüfusun yalnızca %5’i okuryazardı.

Köy Enstitüleri, bu dramatik tabloya karşı sistemli ve kapsayıcı bir çözüm üretme çabasıydı. Kısa sürede büyük başarılar elde edildi. 1940-1954 yılları arasında 21 Köy Enstitüsünde yaklaşık 17 bin öğretmen, 8 bin sağlık görevlisi yetiştirildi.

Çok partili hayata geçişle birlikte Köy Enstitülerine olan eleştiriler artmaya başladı. Bu eleştiriler, zamanla sistemin yapısal dönüşümüne ve işlev kaybına yol açtı. 1947 yılında, henüz Cumhuriyet Halk Partisi (CHP) iktidardayken, enstitülerin ders programı önemli ölçüde değiştirilerek klasik öğretmen okullarının müfredatına benzetildi; bu gelişme, özgün pedagojik felsefenin zayıflatılması anlamına geliyordu. Aynı dönemde bazı enstitüler kapatıldı ya da farklı eğitim kurumlarına dönüştürüldü. 1948’de sayısı 21’e ulaşan Köy Enstitülerinden dördü, 1947-1950 yılları arasında kapatıldı; bu, sistemin sarsılmaya başladığının açık bir göstergesiydi.

1950 yılında Demokrat Parti (DP) iktidara geldiğinde faal durumda yalnızca 17 Köy Enstitüsü kalmıştı. DP döneminde ise kırsal kalkınma politikalarının değişmesi, kentleşme sürecinin hız kazanması ve öğretmen yetiştirme konusunda alternatif yapıların (ilk öğretmen kursları, klasik öğretmen okulları vb.) geliştirilmesi, Köy Enstitülerinin varlığını daha da tartışmalı hale getirdi. 1952 yılında enstitülerin yönetsel yapısı tümüyle değiştirildi; bu dönüşüm, sistemin sona ereceğinin işaretiydi. Nihayetinde 1954 yılında Köy Enstitüleri tamamen kapatılarak klasik öğretmen okullarına dönüştürüldü.

Tarihsel yolculuğu bitmiş olsa da tartışmaları hala bitmeyen bu kurumların kapanışı, yalnızca bir dönemin sonu değil; aynı zamanda köylerin kaderini belirleyen bir kırılmaydı. Peki bugün, Köy Enstitülerinden geriye ne kaldı? Onların yerini ne aldı? İkinci bölümde, bu özgün eğitim modelinin günümüz eğitim sistemi içindeki yansımalarını ve hâlâ yaşayıp yaşayamayacağını tartışacağız.

PAYLAŞ

DİĞER YAZILARI

×
bu kısma açılan video gelece
×