Baskı, şiddet ve hata yapma korkusu, insanlarda itaat kültürünü yerleştiriyor. Korkan insan, itaat etmek zorunda kalıyor, net olamıyor, arafta duruyor, bildikleriyle amel edemiyor. Hakikâti söylese gelecek korkusu, sussa Allah korkusu; iki korku arasında sıkışan bir hayat mücadelesi.
Maalesef kul korkusu, Allah korkusunun önüne geçmiş durumda. Eğer ki Allah korkusu, kul korkusundan daha fazla olsaydı; hâkikatler konuşulur, dünyâda zulüm olmaz, zâlimler ayakta kalamazdı...
Çünkü zâlimler, insanları korkutup kutuplaştırarak, bir taraftan aldığı güçle, diğer tarafı düşman ilân edip; korku, şiddet ve baskıyla iktidarlarını hep ayakta tutmuşlardır. Bu durumda da, bir taraf iyice azgınlaşarak kontrolsüz bir güçle, karşı tarafı acımasız bir şekilde yok etme yarışı içerisine girmektedirler.
Farklı düşünmek yok, Allah'tan korkmak yerine, ya kula itaat edeceksin, ya da yaşama hakkın bulunmamaktadır. Tıpkı vahşi insanların, doğa katliamları neticesinde, dağlarda ve ormanlarda yaşayan hayvanların, yaşam alanlarını daralttıkları gibi....
Zaman ve yaşam alanları hızla daralmaya devam ediyor, dünya da birçok ülkede olduğu gibi...
Saygılarımla...