Bir gazetecinin, “Yandaş mısınız ya da muhalif misiniz?” şeklindeki bir soruyla karşılaşması kadar acı bir durum yoktur. Ama ne yazık ki bu tür sorularla çokça karşılaşıyoruz. Bu ayıbın tek bir sorumlusu yok tabiki. Sonunda söyleyeceğimizi şimdi ifade edelim; “yandaş – muhalif” sorusunu bu şekliyle soran kadar sorduran da, ortamı buna hazırlayan da, malesef biz gazeteciler de bundan sorumluyuz.
Gazeteci, ne hakimdir, ne avukattır. İki yönüyle savcıya benzetilebilir. Çünkü savcı, önüne gelen dosyada şüphelinin suçlu olduğunu ortaya koyacak deliller kadar, masum olma ihtimaliyle de lehte delillerin dosyaya girmesini sağlayan kişidir. Yani dosyayı tek taraflı değil çift taraflı doldurmaktır. Savcı ile gazeteci arasındaki bir başka benzerlik de ikisinin de hazırladığı dosya/haberin hüküm içermemesidir. Yani savcının hazırladığı iddianameyi hakim, gazetecinin haberini ise okur hükme bağlar.
Basın kuruluşlarında “yandaş” ya da “muhalif” diye bir ayrışma olmaz, olmamalı. Bunu hiç kimse de kabul etmemeli. Medyanın evrensel doğruları vardır sadece. Yayınlarını o evrensel basın ilkeleri üzerine yapması gerekir. O ilkelerin başına da “doğruluk” ve “tarafsızlığı” yazmak gerekiyor. Doğruların da asla ve asla “sana göre”si ya da “bana göre”si olmaz.
Her gazetecinin insan olarak sevdiği, değer verdiği kişi, parti, kurum v.s. olabilir. Önemli olan gazetecinin bu sevdikleri hakkında da önüne gelen eleştirel haberlerde çizgisini muhafaza edebilmesidir. Burada okurların da dikkatli olması önemli. Özellikle sosyal medyada beğendiği bir mahkeme kararının altına olumlu, beğenmediği başka bir mahkeme kararının altına ise hakarete varan yorumlar yazmak doğru değil.
31 Mart 2019’da yapılacak Yerel Seçimlere sayılı günler kaldı. “Yandaş mısın, muhalif misin?”sorularının daha çok sorulacağı günler yani… www.kayserihaber38.com ailesi olarak bizler de yapıcı her türlü eleştiriye açık kalarak kendimizi geliştirmeye ve daha fazla kişiye ulaşmak için “ortada” durmaya (objektif ve herkese eşit mesafede) devam edeceğiz.
Kalın sağlıcakla…